iç sesim on the mıc #1 : İçimdeki Çocukla Yaşadığımız Bazı Anlaşmazlıklar

Haziran 08, 2022




     Çocuk olmak özgürlüktür, çünkü hiçbir şey seçmemiş olmanın özgürlüğünü barındırır içinde. Hiçbir yere gitmemiş olmak her yere gidebilme özgürlüğünü verir sana. Ara sokaklarda sıkış tıkış yürümektense meydanda olmaktır çocuk olmak. Çocuk olmak yaratabilmektir çünkü yaratmak sınırsızlıktan doğar. Meydanların ara sokaklar kadar sınırları yoktur. Çocuk olmak mutlu olmaktır, çünkü seçim yapma sorumluluğuna sahip olmamaktır çocuk olmak. 

    İçinizdeki çocuk konseptini hepiniz duymuşsunuzdur. Çocukluğu mutlulukla bağdaştırdığımız için de hep içinizdeki o küçük çocuğu öldürmeyin derler. Yani bir nevi mutlu olun. Ben de buna inanıyorum, içimdeki çocuk benim o an için mutlu olmamı sağlıyor ama bu mutluluğun bana sağladığı fayda konusunda biraz şüpheliyim. İçimdeki çocuk mutlu olmamı sağlıyor çünkü beni hala kararlar vermek zorunda olmadığıma, ağladığımda istediğimi alabileceğime, yaptığım irili ufaklı her hatanın "çocuktur o yapar boş ver" tepkisiyle karşılanması beklentisini oluşturuyor.

    Beni ne kadar tanıyorsun bilmiyorum ancak hala en yakın çevremi çocukluk arkadaşlarım oluşturuyor. Yani bir zamanlar en büyük derdi kale kuracak taş bulmak olan çocuklar olarak şu anki dertlerimizin üstesinden de birlikte gelmeye çalışıyoruz. Bu tabii ki hayatımdaki en değerli şeylerden biri. Çünkü içimdeki çocuk ve o çocuğun anıları hiçbir zaman ölmüyor, hatta birlikte deneyimlediğimiz yeni anılar bile çocukluk anıları oluyor benim için. Yani içimdeki çocuğu bırakın öldürmeyi, onunla görüşmediğim bir günüm bile yok. Arkadaşlarımla her sohbetimde o çocuğu tekrar çağırabilme lüksüne bile sahibim.

    Çocukluk arkadaşlarımla vakit geçirdikçe içimdeki çocukla bağlantım güçleniyor, içimdeki çocuğu hatırladıkça da çocukluk arkadaşlarıma daha sıkı sarılıyorum. Yani bu sonsuz bir paradoks aslında. İçimdeki çocukla bağım güçlendikçe bahsettiğim olumsuzluklar da daha kuvvetli oluyor haliyle.

    Çocukluk karar vermemek olabilir ancak benim irili ufaklı çok fazla karar vermem gerekiyor. Çocukluk oyun oynamak olabilir ancak benim yapmam gereken de çok fazla işim var. Yani anlayacağınız içimdeki çocuk bir noktadan sonra benim için gerçeklerden çok uzak sadece mutluluğuma odaklı yeni bir hayat simüle etmeye başladı.

    İçimdeki çocuk hep aynı yaşta kaldıkça, ben de yıllara söz geçiremeyip büyüdükçe aramızdaki yaş farkı epey arttı. Aramızdaki yaş farkı arttıkça da kuşak çatışmalarımız daha da belirginleşti. İçimdeki çocuk; yaptığım işlere adeta sabah ailesi işe giderken gözünü açmış bir çocuğun ailesinin işe gitmesini izler gibi kayıtsız, ben bir şeyler yapmaya çalıştıkça bacağıma sarılıp oyun isteyen biri haline dönüştü. Hatta bir noktadan sonra içimdeki çocuk o kadar büyüdü ki dışım da çocuklaşmaya başladı.

    Bu durumun aslında üniversiteye gitmeden önce çok farkında değildim, sonuçta çocukluğumun geçtiği yerde çocukluğumun geçtiği insanlarla yaşadığım bir akvaryumdayken dış dünyanın bana ne kadar kaba davranabileceğinin farkında değildim. Özellikle küçük şehirde yaşayanlar bu dediklerimi çok iyi anlar, büyük şehirlerin aksine küçük şehirlerin bi' kibarlığı olur. Üzüldüğünüzde şehir sizin için yavaşlar, büyük şehirler kadar umursamaz değillerdir. Küçük şehirlerde çocukların oynayabileceği boşluklar daha fazladır, büyük şehirlerde çocuklara pek yer yoktur.

    Peki çözüm?

    Bu serinin biraz deneyim paylaşma ve nasıl üstesinden geldiğim konseptinde ilerleyeceğini söylemiştim. Şimdi de çözümün tarifine geçiyoruz.

    Benim bu sene özelinde öğrendiğim en değerli şey içimdeki çocuğu öldürmeden ona söz geçirebilmeyi öğrenmek oldu sanırım. Bu yüzden de ilk yazımda bundan bahsetmek istedim. İçimizdeki çocuk olgusu hep sabit yaşta bir çocukmuş gibi anlatılır bize. Hep aklımıza aynı yaştaki çocuk gelir mesela ama insanlar şunu gözden kaçırıyor ki 50 yaşında bir insanın içindeki 6 yaşında bir çocuk bu insana ne mutluluk ne de yaratıcılık sağlayabilir. Yani olması gereken konsept aslında içimizdeki çocuğun bizden hep belirli bir yaş küçük olmasıdır. Kuşak çatışması olmaması için her yeni yaşımıza girdiğimizde onun da yaşlanması, aramızda sözgelimi hep 10 yaş olması gerekir.

    Ben bu durumun üstesinden içimdeki çocuğu büyüterek ama büyük haline daha çok sarılarak geldim. Artık içimdeki çocuk bacağıma sarılıp hadi oyun oynayalım diyecek kadar küçük ve hayat tecrübesinden eksik değil, aksine o da benimle büyüyen, oyuncaklarını tekrar bulabilmek için oynadıktan sonra toplaması gerektiğinin bilincinde olan, oyun oynamanın en çok ödevleri bittikten sonra zevk verdiğini bilen biri.

Beğenebileceğin Diğer Yazılar:

0 Yorum

Labels