MUTLU OLMA REHBERİ?

Ocak 17, 2021


    
“Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak "ulaşılmaktan" duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik”

Şu an size bu dünyada en çok istediğiniz şeyi sorsam belki sorduğum kişi sayısı kadar farklı cevap alabilirdim ama ikinci soru olarak bunu neden istiyorsunuz diye ekleseydim yaklaşık olarak herkesin cevabı aynı olurdu. Hayattaki en büyük isteğimizden, yaptığımız en küçük şeye kadar her şeyin sebebine, belki de tüm insanlık tarihindeki bütün insanların ortak hayat gayesinden bahsedeceğim bugün. 

Mutluluk belki de görüp görebileceğimiz en evrensel kavramdır. -Eğer uzaylılar varsa eminim ki onların da hayat gayesi mutluluktur.- Mutluluk, tanımsal olarak bir kavramın sahip olabileceği belki de en büyük tanıma sahip. Mutluluğun en büyük ironisi de zaten tam olarak burada başlıyor. Bu tanımlar öylesine devasa oluyor ki, çoğu zaman mutluluğun dışına ördüğümüz duvarlar olmaktan öteye geçemiyorlar. Öyle ki sadece duvar olmakla kalmayıp mutluluğun çevresine dikilmiş aynalar misali normalde yakın olanı uzaktaymış gibi gösteriyorlar. Tanımların aksine, mutluluk "ulaşılabilen" değil "sahip olunabilen" bir şeydir. Hatta bazen ulaşma kısmı o kadar ağır basıyor ki mutluluk, çoğu zaman ararken neyi aradığımızı unuttuğumuz şeylerden biri haline geliveriyor. Biraz neden sahip olunabilen bir şey olduğunu açmak istiyorum. 

İnsanlık tarihine baktığımızda büyük bir kısmını tarih öncesi çağların oluşturduğunu, yani çoğu davranışımızın şu anki modern hayatımızdan ziyade eski zamanlardan bize kalan miraslar olduğunu söyleyebiliriz. O yüzden tarih öncesi çağlarda yaşayan bir insanın hayatını düşünelim: Sabah gözünü açtı ve aç, yemek bulması gerekiyor. O kadar aç ki açlıktan başka bir şey düşünme lüksü yok. Sonra avlanmak için ormana çıktı. Avlayabileceği bir hayvan gördü. Belki de tüm gün onu avlamak için uğraşması gerekiyor. Çünkü bir daha ne zaman hayvan bulacağının bir garantisi yok. Yani geleceği düşünme lüksü yok. Daha sonra tüm konsantrasyonuyla birlikte tüm gün hayvanı avlamaya çalıştı. Avlarken de başka bir şey düşünmeye lüksü yok. Avladıktan sonra kendisine uyuyabileceği sıcak bir yer bulmak zorunda. Çünkü bulamazsa ölecek, yani başka bir ihtimal düşünme lüksü yok. Ertesi sabah gözünü açtı ve her şeye tekrar, en baştan başladı.

Şu anki rahat halimizle bunları düşününce, bunun her gün devam edecek bir döngü olduğunu düşündüğünüzde bile daralmış olabilirsiniz. O zamanlar için de öyleydi ve hayatta kalabilmek için bunların kolaylaştırılması gerekiyordu. Beynimiz tam olarak da bu sebepten ötürü bu işleri tamamladığımızda bize haz verecek enzimler üretmeye başladı. Şu anki rahat hayatımızdaki bize en çok haz veren şeyleri düşündüğümüzde de hepsinin bu evrimin bir yansıması olduğunu görebiliriz. Yemek yemekten uyumaya, üremekten su içmeye kadar aklınıza gelebilecek bütün bu yaşamak ve tür devamlılığı için zorunlu, eğer işin sonundaki haz olmasaydı hayli yorucu olacak olan ve bu sebeple de çoğumuzun yapmayacağı bütün bu aktiviteler en büyük hazlarla sarılmıştır. Yani beynimiz bir şeye ulaşarak değil sahip olarak mutlu olmaya programlanmıştır.

Bu döngüye bir de mutluluğun dışında, mutluluğun bir nevi en büyük düşmanı olan stres penceresinden bakalım. Eski çağ adamımız eğer ölecekse o anki hayvan saldırısından veya açlıktan ölecek. Yani olumsuz bir durum olacaksa o anda olacak ve bitecek. Hayatında sonucunun gelecekte belli olacağı ve beklemek zorunda olduğu hiçbir şey yok. Aynı şekilde beynimiz bunun için de stres hormonlarını üretmeye başladı. Yani olaylara savaş ya da kaç tepkisi vermeye programlandı. Yani o an kaçarsınız veya o an savaşırsınız ama sonucu da o an belli olur. Modern yaşamdaki streslerimizi düşünürsek bunların hiçbirisiyle ne savaşabiliriz ne de onlardan kaçabiliriz. Yani bir olumsuzluk olduğunda beynimiz hala ilkel tepkisi olan savaş ya da kaç tepkisini verir ancak ortada savaşacak bir şey yoktur ve bu yetmezmiş gibi bizi tetikleyen etken de hala var olduğu için bu tepki sürekli yenilenmeye devam eder ve bu derdiniz sonlanana kadar sürer. Sizinle yarın akşama önemli bir konu konuşmak için sözleşen yakın arkadaşınızla buluşmayı beklerken de bu böyledir. Gelecek kaygısı gibi ömrümüzün büyük çoğunluğunu örten sıkıntılarda da.

Yani şu anki hayatımızdaki birçok durum doğamızla çok keskin bir biçimde zıt evrilmiş durumda ve buna ayak uydurmama gibi bir şansımız da yok. Nasıl ki eski çağ adamımız hayatta kalmak için avlanmak zorundaysa biz de bunlarla yaşamak zorundayız.

Şimdi gelelim bunu şu anki hayatımıza nasıl uyarlayabileceğimize. Öncelikle sonucuna sizin bir etkiniz olmayacak bütün olaylara stres yapmayı bırakın çünkü bunun ne size ne de olayın sonucuna hiçbir etkisi olmayacak, ancak aynı şekilde sonucuna etki edebileceğiniz şeylerde elinizden gelenin en iyisini yapın ki o görece kısa süreli olacak stres daha uzun süreler zihninizi meşgul etmesin. Bunu sadece büyük olaylar için söylemiyorum örneğin odanızı toplamak gibi gayet sıradan ama yapılması gereken bir işiniz var. Eğer bunu yapmazsanız o stres duygusu siz farkına varmasanız bile içten içe sizin modunuzu düşürecek. "Bugün de nedensiz bir şekilde hiç keyfim yok." diye bahsettiğimiz çoğu şeyin o bilmediğiniz nedeni bu küçük streslerin birleşiminden oluşuyor. Aynı zamanda işi bitirdiğinizde de bitirdiğiniz için ayrıca mutluluk hormonu salgılanmış oluyor. Bir taşla iki kuş. Bu tür küçük alışkanlıkları hayatınızın her köşesinde uygulamaya başlarsanız bir çok şeyin değiştiğini göreceksiniz. Hayattaki çoğu şeyde olduğu gibi hayatın kendisinde de asıl farkı küçük detaylar oluşturuyor.

Diğer açıdan ise neredeyse tüm meditasyonların ilk adımı nefes alma egzersizidir ve bunun sebebi nefesimize odaklanabilmeyi öğrenerek anda kalmayı başarabilmektir. Tekrar eski çağ adamımıza dönersek geleceği düşünme lüksü olmadığı gibi o andan kopma lüksü de yoktu. Çünkü eğer koparsa öleceğini biliyordu. Günümüzdeki yaşama daha uygun örnekler vermek gerekirse çocukları düşünebiliriz. Çocuklar neden hep mutludur? Çünkü geleceğin veya geçmişin yüklerini taşımazlar, sadece o anları vardır. Düşündüğü şeyler sınav kaygısı, geçim derdi veya geçmişteki pişmanlıkları değildir. Onun için sadece ve sadece o an vardır. Bu sebeptendir ki yaş ve mutluluk genelde ters orantılıdır. Geçen her saat omuzlarımıza hem geçmişin pişmanlıkları hem de geleceğin yükleri daha fazla binmeye başlar. Hayatınızdaki en mutlu anları kabaca düşünün, o anlarda ne düşündüğünüzü düşünün, hepsinde fark edeceksiniz ki o an için sadece o an önemliydi. 

Eminim ki Johan Cruyff eğer bir düşünür olsaydı o ünlü sözü "Mutluluk basit bir oyundur. Zor olan onu basit oynamaktır." olurdu. Kısaca toparlamak gerekirse bunları, böyle bir düzende tamamen başarmamız imkansız. Yapmamız gereken şey yeni hayatın bize getirdiği kurallarla, kendi doğamızın içinde yaşamımızı sürdürebilmek. Elimizden geldiğince anda kalabilmek. 

dum loquimur, fugerit invida
aetas: carpe diem, quam minimum credula postero. (Carpe Diem: Odes 1:11 - Horace)

Konuşurken, zamanın kıskançlığı uçup gitmiş olacak
Anı yaşa, yarın da gelip geçecek; dün olacak


Beğenebileceğin Diğer Yazılar:

0 Yorum

Labels